18 Mart 2013 Pazartesi

Plath3

Günlerden şeftali suyu Bruce, kahve sevmediğin için tanrıyı küstürmüş olmalısın çünkü son görüşmemizde sana yürekten küfrediyordu. Yorgunluğun altını üstüne getirdim ve üstelik seni aldatmış olabilirim. Neyse ki hayat tek insanın kollarında uyuyamayacak kadar kısa ama Bruce yine de söylenmiyor değilim yalnızken, dağ kucağında yüksek irtifalı bi uyku çekmek ayda yürümek gibi hissettirebilirdi. Mesela önümde ıslak bi karpuz gibi yarılsa tüm korkaklığın ve ağzımın kenarlarından damlayan sudan içsen. Hayat iki kişiyken daha kalabalık ve daha yalnız olabiliyor. Neyse ki beni seviyorsun.
Bruce, alnımı yanağına dayadığımda portakal ağacı bahçelerinden geçtiğimi biliyor musun? Çoğu insan var olmayı basit bi iş sandığından başkalarına yönelmeyi çok iyi beceriyor. Bense kendimi saklamakta diplomalıyım. Öküzgözü şişe diplerinden girip mantarlardan çıkıyorum ki zaten kapılara duyduğum bağlılığı azaltıyorsun. Bak ne diyorum, seni şiirsel masabaşı sohbetlerinde anmakta zorlansam da otobüs camlarına yansıdığında yüzünü görmekten kendimi alamıyorum. Kendimi uzatıyorum Bruce ve bazen gerçekten sıkıcı olabiliyorsun. Konuşbenimle.
Perde aralarından sızan ay ışığını yakalamaya çalışırken fazlasıyla kendim oluyorum. İnsan boş zamanlarında uzaklara bakmaya yatkın oluyor ve öyle boş zamanlarımda özgürlüğümü düşünüyorum. Norveçli balıkçıların ellerinde can çekişen bi istavrit olabilirim. Sen de norveçli balıkçıların yalnızca fiyordlarda yaşadığını düşünüyorsan salak olabilirsin. Hayatı sınırlarına dokunulmuş yaşamaktan kurtul ve gözlerine bak Bruce. Kendi kendini görebildiğinde hayat daha az çekilebilir ama daha yüksek oluyor. Şimdi sigaramı yak ve beni öp.
Bruce ağaçların kan kardeşi olabildiğini düşün. In this case kök veya sakız kardeşi de olabilirler. Sözcüklerin dilime yapışıp kaldığı, intiharlarını hızlandırdıkları zamanlardan birindeyim Bruce. Islat dilimi ve parmağımı kes. Turpluk, dokunmayı unutmuş rezalet bi kökbirası olarak yaşamaya yeğdir. Nitekim çarpık ilişkilerin kucağında bölünmüş ve bacaklarımı üst üste bindirmiş otururken okyanusuna düşmenin manasına gereken önemi veremiyorum. Kusura bakma Bruce ama seni seviyorum.
Yıllandım. Yaşlandım ve yorgunum. Şeytanlarıma göğüs germekten ve kendimi Paris'inin kucağına bırakamamaktan derbederim. Yüce gönüllü kadınların yazdıklarını okumamış olsaydım intihara meyilli olabilirdim ama kendimi onlar gibi ölmeye yakıştıramıyorum. Gözündeki korkuyu sil Bruce,  yerleştirdiklerinle başa çıkmaya çalışmak bile yeterince zor.
Olmuyor Bruce seni sevmiyor da olabilirim ama bu ihtimali düşünmenin seni ne kadar üzeceğinin farkındayım. İhtimaller karşıtlarıyla kol kola doşatıklarından birinin varlığından duyduğum sıkıntıyı yok etmek için diğerine sarılıyorum. Her şeyin zıttıyla var olduğu yalanını ortaya atan göz boyayıcı fıçı tamircisini saygıyla anıyorum. Günü kurtarıyor.
Peki Bruce, soluk alma eylemini kimin başıboş bıraktığını sorabilir miyim? Bağımlılıklarımızdan kurtuluyormuş  gibi sevişsek hayat daha çekilesi olabilirdi. Zavallı Bruce seni seviyorum ama ayakkabılarını giymeyi tercih ediyorsun. Buz mevsiminin meyvesini ağız tadıyla yemek için kaşığımı uzatamana ihtiyaç duymadığımı bilmelisin. Neyse ki her canım istediğinde kahveme dönebiliyorum.Sigaramı at, burnuna çevir ve öp. Kıskaçlarının arasındayken canımın yanıp yanmadığını düşünemiyorum. Zaten Bruce her şey dandik bi şeftali suyuyla başladı. Şimdi yatıyorum bebeğim. Yatağa gelmezsen sevinirim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder