27 Mayıs 2013 Pazartesi

Sorgu

şiirime başlamadan arz etmek isterim
  ki kuş seslerinden çok hoşlanıyorum
sonra,
ağıt terbiyecisi kadınların
alnımdan öpmesini istiyorum
bir de,
aşağıya inenler
sofralarına geri dönsün

günlerden hayırlı bir cuma ertesi
camda, kuşkulu seçiciliğiyle ölüm
çocukların sapanlarla saldırdığı yoksulluğu
kundağa diziyor
patikler ve artçıl gözyaşları dağıtarak
özrü emanet rüzgara ki kaç yol gitse
varamaz dağlanmış yüreğine ananın
günler bitmez!
yangın...
biter mi?

aynı soluğu alıyoruz seninle
nefes verdin
dönüp dolaşıp ciğerime doldu
kamelyaların yara almaya başlamasına bakılırsa
yılın bu mevsiminde
seni bana yaklaştıramamasına içerlemiş olmalı
bilmeden acıların ortaklığını

toy bir atın sevdaya koşuşu
her seferinde elleri boş dönüşü
   mazur kılar tükenmişliğini
ayağa kalkacaksa yeni bir sevda için
ve ezilmeyecekse
yok diyen karşısında

her dostluğun bir acısı olmalı yürek sızlatan

tarihten kalma fildişi sarayda yaşıyor
mumunu yakıp kendini eriten çaresiz kadın
yanlış yollardan geçmiş olmalı varmak için
soyutlanmış dünyasına insanoğlunun
arayış,
bir garip çağlayan

tarlalar dolusu kekik kokusu
burnumda tüten varlığına eşdeğer
üstümüzden kaç kuş geçti saydın mı? 

12 Mayıs 2013 Pazar

Oruç etkisi

   Garip olan ne biliyor musun? Denge kurallarını yıkmanın tırmanış olduğunu keşfetmek. Ulaşana kadar ardına bakma ve BAM! Altında kalma tehlikesi atlattığın kar kümelerinde kayboluş. Güneşi ve bulutları altına alıp ruhunu göğe yükseltmenin tanrısal coşkusu. Göz yanılması, algıda seçicilik, şizofreni ; yaratıcılığına kalmış. Yanındayken büyüksediğin şeylerin karınca yuvalarına dönüşmesi ve kozmosun ayakları altında ezildiğini hissedebilmek burnu havadalığını insanlığa indirgiyor.
   He şair burda ne demek istemiş? Duygusal çalkantılarını oldukça yüksek mevkilerden aşağıya bakar gibi yaparak, ama aslında paraşütü açılmadığından havada düzinelerce takla atarak düşüşünün keyfini çıkarmaya çalışan bi düş koşucusunun yüzleşmelerinden yararlanarak anlatmaya çalışmış. Kolay bi işe kalkışmamış, güzeli koca bi yürekle anlatmak yanlış anlaşılabiliyor günümüzde. Hatta anlaşılamayabiliyor. Nitekim çakılmış gibi okyanusun düzlüğüne. Şimdi suya düşmenin acıyı hafifleteceğini sanıyorsun değil mi? Be-be-ğim!
   Geceleri daha bi duygusal oluyorum. Kafa karışıklığım da havayla sözleşmiş gibi karanlıkta kendini kopyalıyor. Görüş gününü kaçırmış yahut 3ünden 1i bile gelmemiş müebbetlik oluyorum akşamları. Kahve kokusu mu doldu burnuna bu iki sayıyı yanyana görünce? Zamanımız bol, güneşe vakit var korkma, kaç güneşler var daha aydınlığa çıkabilmen için. Sabret.
   İçimden içimden volkanlar kaynıyor. Taşmak için bekledikleri anı çok merak ediyorum. Pasifik okyanusuna düşmüş barışçıl bir ada gibiyim. Çemberlendim. Politik yapılanmanın kolaycılık olduğu yer bendeki. Yerlilerimle iş bölümü yaptık ve payıma ispinoz bakımı ve beslemesi düştü. Tarihe ve evrime saygımı göstermek için çabalasam da buhar püskürmeleri amacıma ket vuruyor. Dünyanın suyu çıkmış dediklerinde hissettiklerimi anlıyorsundur. Sıcak basıyor! Varsa yoksa kıta çarpışması ve depremler. Bazen kendini tanrı sananların elinden yok etmekten başkası gelmiyor, güçsüzlüklerini saklamak için yapıyorlar bunu biliyorum çünkü yapıcılığın kudretine dokunmak daha zordur küle çevirmekten. Dünya hali. Değmeyin balıklarıma, utanıyorum.
   Kavramsal rastlantısallık mıydı neydi adı. Yıldız mı söylemişti Barış mı hatırlamıyorum şimdi. Öyle bi şey olduğunu sanıyor olmalısın parmak hareketlerimin akıbetinin. Kafamda ne tilkiler, ne oyuncu koyunlar dolanıyor oysa. Üstün-insanlar da oturup kavallarını çalıyorlar. O da lazım tabi. Botanik dersinden mi felsefeden mi yeni çıkmış olabileceğimin olasılık hesaplaması üzerinde küçük bir kolaylık yarattı Thales. İkisinin de aynı anda var olabileceğini kabullendim. İç çekişmelerim azaldı böylece. Yüklerimden arındım ve birden fazla ihtimalin 'gerçek'leşebileceğini keşfettim. Bir şey kavrayıp kolumdan sürükledi beni, hayatın kayalıklarına oturttu ve denizi izletti. Keşke kelime oyunları yapmak yerine onları anlatabilsem.
   Mesela şimdi ben yazıyorum ya bi dünya şey, sen de okuyorsun ya onları, aklında türlü türlü bilinmezlikler canlanıyor ya, işte senle ben aynı şeyi yaşatmıyoruz aslında kafamızın içinde. Hani iki kişinin aynı zamanda aynı olayı aynı nesne/insanlarla yaşayıp anılarında farklı hatırlaması gibi. Geçmişten getirdiklerin ve kendinden kattıklarınla algılıyorsun beni.( ben de seni ve diğer herkes herkesi) Bu da yuvarlıyor bizi başladığımız doruklardan okyanus çukurlarına. Ne ben senin okuduğun kadınım ne de sen benim yazdığım insanevladısın.Vay halimize, vay da vay! Asla tanıyamayacağız birbirimizi.
   Hayal kurmak be, güzel yine de.

   Bu yüzden düşünmüştüm, senin ile benim 'beyinlerimizle sevişebilme' olanağını
-- olanaklı olmalıydı, bu...