17 Nisan 2012 Salı

Balıkçı

Şimşekler çaktırır gülüşü esmerin zemheri
acının kucağında begonya ki çeşmeler
buz tutmuşken lafı olmaz orman perisinin

Her kıvılcım yangın kokusunu kamburunda getirir
Tanrının elleri de anason kokar mı?
Mersiye olmalı bu soruşun yanıtı lakin
herkes daha alacalı bu gidişte

Eski çağlardan kalma bir yara kızarıyor
zannedersem bir dinazor ısırmıştı yeni zaman
çiçeğiyle çiftleştiğimden
Zaten kimse bilmedi
eğreltiotunun sonsuza uzadığını

Seksek oynadım meşe palamuduyla yalnız
fay hattı çözdü saçlarını
merkez üssü: kırılgan
gözlerin batıyordu sokak lambasına
ki tek dileği bir sigara daha yakabilmekti
kargalar geceye üşüşmeden

Müşkül şey seni düşünmeden uyuma zorundalığı
saklamaya çalışmak kalbimi ipekböceğine
Nasılsa ellerinle yarıp çıkaracaksın
Çocukluğuna döndüğünde.

Rezervasyon

Kızılderili toprağında aşık barış çubukları
Lodosu kucaklayan dağların eteğinde
Fundalıklar yola çıkma hevesindeyken
Okyanus ötesinde balyalar maratonu

Kirpiğin siperinde meşe bakışın
Tırnağını uzatsan Machu Pichu
Birikimli tortulları taşıyacak akarsu
veya
Çay da denir bardağı ve leğeniyle
Adı konmamış eyaletten görülen duman
Çeroki'nin aşka ve suya selamıdır bir nevi

Dudaklarımı sonbahara rehin bıraktım
Tenin her mevsim orman kokusu
Kaç yüreğinin yalnızlık savaşından
Bu şehrin adını da biz koyalım.

16 Nisan 2012 Pazartesi

Zencefil Değil de...

Yok karnım aç değil benim. Yiyeceğimiz yok da yiyecek alıcaz.

Kısa saç yalnızca çocuklara yakışır. Zeytinyağlı sabunun sertleştiremediği saç nerede görülmüş? Ben gördüm. 8 yaşındaki bir kızın gözlerindeki asit yağmurlarının aşındıramadığı umudu da gördüm. Kestel'de yıkasa saçlarını, yok. Etna'ya batırıp çıkarsa, yine olmaz. İkram edilen kurabiyeden 'yemem' kadar gururluyken o küçücük yürek, Timur'un fil ordusu gelse yıkamaz saçlarının surlarını.

Kestim kara saçlarımı n'olacak şimdi
Bir şeycik olmadı - Deneyin lütfen -
Aydınlığım deliyim rüzgârlıyım
Günaydın kaysıyı sallayan yele
Kurtulan dirilen kişiye günaydın


Aynanın sırrını çözmek gerekir. -Gelinin amcoğlundan bir cumhuriyet altını- Sen baktığında insanı; ben baktığımda Türkçenin sert-sürekli ünsüzlerini gösteriyorsa, bu devranda bir aksaklık var demektir. - 17 Numara 155bine çıkardı. Var mı efenim artıran? - Zaten yılanlar bin yaşamaya başlayınca tökezliyorum. Kısa saçlı kız çocukları gözlerini gökyüzüne devirip seke seke ilerlediğinde bu işte mutlaka bir papatya parmağı bulunmalı diyorum. Yoksa mümkün değil karıncayı ezmeden koşturması. - Angut Kuşunu Koruma ve Yaşatma Derneğine, Aferin A.Ş. 'den 6 sıfırlı bir çek-

Nas olur, kanun olur diktatörün sözleri
Ya ıslatır donları, ya yaşartır gözleri
Kimileri dağları dar elekten geçirir
Kimileri ya çukur, ya dağ yapar düzleri.

11 Nisan 2012 Çarşamba

Daisho

*Her bulut kopardığında bir parçasını
Eli silah tutan adamların yalnızlığıdır boşalan

*Kurutulmuş çiçeklerin yaşlarıyla ıslanır
Şaşkınlığı kayıp bir aşkın

*Azap ölüme rastik çeker
Annenin kurşun geçirmez yüreğinde

*Bahçesinde jakaranda olsaydı ilk samurayın
Cengiz Han muhakkak cennete giderdi

*Zagrosun beşiğinde sallanmış kewê
Avcının namlusundan düşürmediğiyle kardeştir

*Acun öküzün değil Afrika'nın boynuzunda
Somali'de neden kıtlık var sandınız?

Uluslararası

İngiliz şairler dilleriyle yakınırlar
Afrikalı çocuklar mideleriyle
Çok uluslu adamlarsa gözleriyle yaklaşıp
kalplerinden vururlar

Brezilya Ghana'yı bırakmamalıydı.

7 Nisan 2012 Cumartesi

Sözcük

Ne kaldı sözcüklerden başka verecek
Bir elimde pastırma sıcağı teninden
Birinde soğumuş cehennemim

Yuvasından itilmiş kırlangıç yavrusu
Kanadını açmayı öğrenemeden vurulmuş
Bir damla canını sermiş papatyanın dibine
-Ağlar durur
Farkında olmadan çiçekçiğin solduğunu
-Yalvarır durur tanrıya
Umarak sesinin duyulduğunu

Tütün tarlasında kendimi yakıyorum
Hançer mi desem biçerdöver mi
Tenimi yırttı, battı
Sesin mi bataklık mı gömüldüğüm?

Tabutlarda karanlık
Gözlerinde yalnızlığım

Çınarım,
Bu aşk bana çok büyük

2 Nisan 2012 Pazartesi

Mezarlık

-Kimsin sen? Geçmişten mi gelecekten mi geldiğini anlayamıyorum.

Bak güzelim, bunlar zor zamanlar. Dünya öyle hemen benimsenecek bir gezegen değildir. Geceleri ve unutuşları uzun yaşarız. Kalplerimiz labirentlerin içine gömülüdür, çıkış yolu ararken aşklarını da kaybedersin. Bahar nedir seninle öğrendim ben, yüksek kum yığınları ve güneş yanıklarıyla yaşamayı öğrenmek çok yılımı aldı. Sana uçmayı öğreteceğim, çok seveceksin. Ne düşünüyorum biliyor musun? Sana gözyaşı şişesi hediye edeceğim. Sihirlidir. Tabi sana da iş düşüyor. Benim için ağladıklarınla doldurabildiğinde, önceki gelişimde getirdiğim fesleğenin dibine dök. Yeterince cesur olabilirsen yapraklarından birinde büyüyen pencereyi aç ve avazın çıktığınca bağır ki seni duyabileyim. O zaman gelip seni oraya götüreceğim. Bu ciddi bi iş, bilmelisin. Bir daha buraya dönemeyebilirsin.

-Bana masal anlatman çok hoşuma gidiyor. Sen de çok hoşuma gidiyorsun. Hatta hadi itiraf edeyim, sana aşık olabilirim.

Küçüğüm, her masalın güzel bittiği zamanlar emziğinle beraber çöpe atıldı. Artık gerçek dünyada yaşıyorsun. Tabi bu senin seçimindi. Biliyorum yanımda kalmak için çabaladın ama zamanın koşulları gitmemi gerektiriyordu. Beni anlamadın. Gözlerime baktığında gördüğün şey bilmek istediğin şeydi. Oysa sözcükleri öyle seviyorsun ki gördüğüne inanmak istemedin. Her şeyden ne çok korkuyorsun ve ellerin ne kadar da küçük. Göz bebeklerin de küçülüyor gözbebeğim. Ne o yoksa ağlıyor musun?

-Loş ışıklar gözlerimi yoruyor. Seninle yaşayamam. Üşüyorum, tenini çıkarıp tenime dola ki senden başka kimse tanımasın. Şiirlerini Lut Gölü'ne attım. Nasılsa kimse yüzme bilmiyor.

Öyle seviyor ki susmayı,
sözcükleri öyle seviyor ki,
lambasız kalabilir geceleri,
kışı uykusuz geçirebilir.


Yangın mı başladı? Hadi dans edelim, seversin. 8.10 Vapuru'na adımı yazdırdım.Bak ne zamandır buraya gelmiyorduk. Kırmızıyla mavinin magentaya ulaştığını söylemiş miydim? Peki zamanın canımı acıttığını? Hava aydınlanıyor. Artık gitmeliyim. Sen de uyan artık elini yüzünü yıka. Üstüme söndürdüğün güneş kimler için umut değil ki?

Sesinde ne var biliyor musun?
Söyleyemediğin sözcükler var.