4 Ağustos 2017 Cuma

Evren

Dizlerimde gecmis dususlerin yaralari acilmaya basladi. Pesinden kostugum yaban arisinin ignesini biraktigi insanin can acisi bana yeni yetisiyor olmali. Cocuktum. Sukunet ihtiyacima comak sokmasini hazmedememis, cussesizliginden bihaber kalkistigi gurultulu eylemin gerektirdigi cesareti barindirabilmesine hayran kalmistim. Fakat amaci sonucum, eylemi sebebim degildi. Her insanin kendini kaybedebilmek icin tutundugu bahaneler vardir ama evren kendi kaosunda sekillendirdigi anlik ahenk durumlarinda karsilasabilen ve birbirini taniyabilen canlilari nedenselliklerinde barindirir. Yaban arisiyla iliskim de boyle basladi. 

Sanilanin aksine, yaban arisi soktugu ilk canlida ignesini birakip doganin insan-bilinci-disi devinimine karismaz. Etcil oburlugu, ignesini zerk ettigi avini felc birakip, avcik nefes alirken afiyetle midesine indirmesine sebep olur. Eskiyadir, hayduttur, canini kurtarmak icin can almaktan içtinap etmez. Hacminden buyuk saldirgani curutur. Lakin kendi avcisinin sinsiligini aksettirebilmesinin, disaridan olmek gibi gozuken eylemsizlige gecistense yasamayi secmesinin bir getirisidir bu. Baska secenegi de yoktur, cunku yaban arilarina olasilik dersi verilmez; katillige kosullandirilamaz ve intihar eylemleri planlayamazlar. 

Gelgelelim evren-bilinci, neticesiyle es zamanli var olabilen bir yayilmacidir ve hayvanlar alemine tumden gelir. Sukunetime hic hesapta yokken balyoz vurmasinin kalbime dusurdugu toz toprak ayagimin altinda geriye cekildiginde ve beni ucusunda tokezlememis yaban arisinin pesinden kosmaya itelediginde evrenin kendi kaosunda sekillendirdigi anlik bir ahenkle birbirimize baglanmis bulunduk. Durmuslugumu bozdugu icin benden, durmuslugumu bozmuslugunu fark ettirdigim icin kendisinden utanmis olmali ki igneyi ne kendisine ne bana, can acisi dizlerime yeni inen bi adem-havva evladina batirmaya gitti. Yani hayatindan bir sokum daha eksilmesine sebep olmama sebep olmus gorundugu ama sukunet arayisimdan habersiz oldugu icin masum kalan yaban arisi, dogaclama goturdugu intihar hedefine bir kanat daha yaklasmis oldu. Dogaclama goturdugum intihar hedefimin planlanmamis bu basarisizligi yasamin her mili-salisesinde reset atilan bir olasilik hesabindan bir secenek azaltarak olene kadar gecirmem gereken surenin bir degil bircok an kisalmasina sebep oldu. Bakis acinizi yeniden konumlandirabilirseniz kisalan zamanin integrali evreni verecektir.

Uzun lafin kisasi, hepimizin hikayesi ayni ama tum arilar yabani, her enik savruk degildir. Bazilari evrenin dış-sız ahenginde kendilerini baska bazilarina okutabilir .

5 Haziran 2017 Pazartesi

Chalvagne anilari 1

Bir deneyim, bir yolculuk, bir paylasim, ani anda yasamak.

Atesin etrafindayiz, kendimi bas koseye konumlanmis hissediyorum. Ucgenimiz uc tane dortgen haliyla ates cemberini cevreliyor. Birinde iki kisi, birinde bir kisi, bir arada zaman zaman butunlestigimi dusundugum biri, ve bir ben.

 Karavanin yaninda ozenle ayrilmis yoldan gecip caliliklarin arasindaki siginaga variyorum. Herkes coktan yerini almis ve alanimi benim icin secmis. Sukran duyuyorum cunku istemsiz temas zorunlulugunu ortadan kaldiryor konumlanacagim yer. Ardimda nehrin sesi, onumde kivilcimlar. 

Asimizi pisiriyoruz. Guvenin anaç kosullanmasi: karnimizi ates doyuruyor. Sohbet ederken kendimizi birbirimize ve atese bagliyoruz. Hicbir sey zorunlu degil ve hicbir zorunluluk kendini israrla asilamiyor. Insanligimizin bilincinde ve kabulunde ondan otesini sezinliyoruz. Biz beraber yasiyoruz.

Hava karariyor. Ates farkli dallarla yanan ayni ates ama isigi bir baska parliyor. Hipnotize olmus hissediyorum, ona yaklasmak, dokunmak, harmonize olmak ve dansina es olmak istiyorum. Ona guven vermem gerekiyor. Ritmini kabul ediyorum. Var olma halim onu zorunda birakmasin.

Dua etmek istiyorlar, dualarini bilmiyorum, ben hicbir duayi dilimden soylemedim. Heyecanlarina ortak oluyorum, Haydi! Muzik aciyorlar, kulagima muzik olan ses oyunlari… muzik dedigimde aliniyorlar. Dua diyorum, nasil bir dua bu? Eslik ediyorlar, sozlerini anlamiyorum. Surekli tekrar ediyorlar, ates onlarin tarafinda gibi, guveniyorum. Kendimi ona birakiyorum, titresimlerine kapiliyorum. Ses tellerimi onlarla ayarliyorum, ses tellerimle dinliyorum. Katilmak istiyorlar, tekrar ediyorum. Once melodiyi ogreniyorum, sonra ses hareketlerini, sonra heceleri ve titresimlerine alistigimda kendimi birakiyorum. Hatalarim onemli degil, surekli tekrar ediyoruz, istedigim kadar yanilabilirim, denemenin bir parcasi bu ve ogreniyorum. En douceur

Ates cabaladigimi ve en cok da onun icin cabaladigimi seziyor, sezdigini sezdiriyor. Hicbir sey araç olmasin, sicagi yuzumu yaliyor, dumanini solumaktan rahatsiz olup kenara kayiyorum. Ondan kactigimi fark ediyorum. Senden korkmuyorum ates, rahatsiz olmak anlamamaktir ve ben seni anlamak istiyorum. Yerime geri donup bir lotus oluyorum. Yuzumu yalayabilirsin, seni soluyabilirim. Dansina katilmak istiyorum. Ellerim ona yaklasiyor. Avuc iclerim duama katilip atesin hareketleriyle ritimleniyor. Benimle ates arasindaki en yogun enerji akisi buradan geciyor. Iste birbirimizi anlamaya basliyoruz, kimse yanmak veya yakmak zorunda degil. Varligimi onunkiyle butunluyorum. Arkamizda nehrin sesi... bizimle, arzulu ve durgun. Nehir ne istedigini biliyor ve kendi yolunu ciziyor. Nehir ihtiyac duymaz, ama olur, ates olumsuzdur, o zamanla oynar. Ben onlari dinlerken kendimi duyarim. Ben onlara degerken kendimle sevisirim. Ben onlari izlerken kendimi yansitirim. Ruzgar tenimizde, avcum sonmekte olan atese donuk, butunlestigim her sesle basimi sukranla varligin dizlerine egiyorum.
 Amin. 

28 Mayıs 2017 Pazar

nomencollectivum

Buradaki hayatimdan bahsetmek istiyorum biraz. Zira yazmayi hep kendine yazmak, kuyularina inmek, magmasini harmanlamak ve topragini beslemek olarak goren biri olarak, evrimimin baska yollara koyulma istegini gozlemliyorum bu aralar. Degisim, degistirdigi seyi arkasinda biraktigi icin degil ama kendisini ona eklemlendirdigi icin... Fransizca yazdigim bir blog edindim kendime yakin zamanda. Sayesinde dilin, insani anlatirken ayni zamanda onu nasil yazdigini deneyimliyorum. Baska bir Ayça gibi gorunen ve Ayça'nin zamansal var olusuna eslik etmemis okuyucularin Ayça olarak isimlendirdikleri bir yazar yasiyor orada. Oysa ben hic dirilmedim... 

Kelimelerin icimden disari akarken aklimi ve kalbimi yataginda surukledigini dusunurdum onceden. Benden giden bir seyler varmis gibi, ulasma eylemini amac edinen bir hareketler toplulugu... Anlamini bende olusturup tasan, kelimelesme surecini engelleyemedigim, engelleyemedigim icin de baska-bir-sekilde-degil-de-boyle var olan bir Ayça'nin dogurdugunu dusunduren sozcukler... Kaynagini Ayça'dan alan ve Ayça'nin aktardigi tumceler. Siz beni boyle goruyor olmalisiniz. Oysa ben, Ayçayla simbiyoz bir yasami paylasiyorum. Ve tipki Ayça gibi, "ben" de baska benlerle beraber var olusunu anlamaya, aktarmaya ve bu arada yasamaya calisiyor. Birbirlerinin kontrolunde olmaya ihtiyac duymayan personalar, tekellestirilebilecegi dusunulen Ayça'ya atfediliyor. Sorun degil, yillardir tasidigim bu isme sevgiyle bagliyim, atfedebilirsiniz.

Kelimeler benim icimden gelip benim tarafimdan disariya aktarilmiyorsa, yazinin kaynagi ve yazari farkli varlik mecudiyetleriyse, ve buna ragmen siz okuyanlar yazani yazar olarak saptiyorsaniz, sizin uzerinizdeki etkimi (ben kavrami ve onun aitlik ekleri bundan boyle 'ben'de birlestirilmis bir varlik topluluguna isaret edecektir) yazan uzerinde yapabilecegim degisim tepkimeleriyle yonlendirebilirim. Daha dogrusu, zaten ola-gelen ama bilincten bagimsiz hareket eden bir eylem semasini bilinclilik halinde keyfimce bicimlendirebilirim. Yani Ayça'yi anlattigi varsayilan dili kullanarak Ayça'nin size gorunme bicimini sekillendirebilirim. Yani Ayça'yi okuyan ve okuduklarini O'nu anlamlandirma olcutlerine dahil eden okuyanlara, gorunmesini diledigim tarzda bir Ayça sunabilirim. Var olusun kendisi baskasinin duyusunda var olmak oldugu hususunda benimle hemfikirseniz, Ayça'yi yaratabilirim. Insan kendi kendisinin tanrisi olabilir mi bilmiyorum, aradiginiz tanriya gore sorunun cevabi degisecektir ama yazan kendi kendisinin tanrisi olabilir. 

Isbu yazi teorik olarak kendisini sirtlayabilir. Pratik olarak yarattigim Ayça'yi ne ile harmanlayabilirim? Yazar karakter yazarken ona duygulanim sekilleri, refleks bicimleri, dusunce semalari yukler. Insan'a benzemesi icin ve okuyucunun karakterle sempati kurmasini saglamak icin gereklidir bu. Yazar hangi maddelerin bileskesini kullanacagini secme zorunluluguyla karsilasir boylece. Sonuc her zaman ongorulebilir degildir bu durumlarda, olay akisinin gerektirdigi tepkisel durumlar karakterin kendi kendisini yaratma surecini beraberinde getirir. Karakterin kendini yazmasi yazarin deneyim hafizasi ve dusunce semalarinin limitleriyle sinirlidir yine de. Nihayetsiz ozgurluk bir iluzyon, uydurma insanlar icin bile. Yine de yaklasilamaz degil, cunku yazarin karakterlerine sunabilecegi cok buyuk bir armagan var: kendi tekil varligindan ve degismeyecegi varsayilan yasam prensiplerinden siyrilip tecrube seruvenciligi yapmak. 

Ayça'nin kendisini, kendi kendini yaratan bir dunya karakteri olarak gordugu fikrini icsellestirdigimde (ki bu bilince gelme ani lise, bilince yerlesme aniysa fransizca gunluklerine tekabul ediyor, yillar suren bir kavrayis sureci anlayacaginiz), turlu turlu yasam alanlarinda yetistirilen, kendi icsel catismalarini bir digerine bagimli olmamak adina kendi kendilerine cozmeye cabalayan personalarimi arkadas edinmeyi denemeye karar verdim. Buyudugum toprakta yaklasamadigim, ama  buyumekte oldugum meydanlarda tanistigim ozyonetim teknikleri sayesinde, simdilerde birbirimizi dinliyoruz. Olay akisinin gerektirdigi tepkisel durumlarda nasil davranacagimiza beraber karar veriyoruz. Birbirimizin deneyim hafizasi ve dusunce semalarini ortak kullanima actik ve iletisime girdigimiz diger "ben"lerin duyularinda nasil var olmak istedigimizden, dogumdan olume gecen zamani doldurdugumuz dunyevi mahzende ani paylastiklarimiz karsisindaki sorumluluklarimizdan ve anini paylasamayacaklarimiza nasil bir "maddesel egilim" birakmayi arzu ettigimizden konustugumuz atolyeler duzenliyoruz. 

Anlayacaginiz, Ayça'nin sahip oldugu kimlik uyeliklerinden bahsetmiyorum. Ben'in icinde kendini yasatan azalardan da soz etmiyorum cunku icinde bulunulan bir ben soz konusu degil. Bedensel maddeselligi kendi suzgeclerinden gecirerek yorumlayan ve gerceklestiren, kendi butunselliklerinden yoksun, ortak yasam alarinda iletisen, birbirlerine her seyden once sevgi ve anlama istegiyle yaklasan (sevme ve anlama eylemlerinin muadil tanimlari olan sozlukler mevcut) benler kendilerini t1 aninda Ayça olarak gosteriyorlar, hepsi bu.

Buradaki hayatim iste, biraz da boyle geciyor.
Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz icin.