26 Ocak 2012 Perşembe

Jeune nana Belle nana

Aujourd'hui monsieur
pardon, vous vous trompez
parce que c'est la vie
et je suis dans la lune.

Gel-Git

*
Su-çıkanın lanetinden
Birkaç saniyeyle kurtulan adam
Ardına bakıp ekinini görmeyince
Kendini yardan aşağı atmış.
*
Ay elli dakika gecikince
İntiharından kurtulan kadın
Napsın?
Evine gidip yemek yapmış

12 Ocak 2012 Perşembe

Artemis'e

Canına yandığımın hayatı.. Ne verdin ki ne alıyosun?
Bi kız tanıyorum ben, dünyanın en güzel kızı. Teninde güller açan, mevsimlerin değiştirmeye kıskandığı, çiğ damlası kadar masum, ıslak kediler kadar şeytan, orman perisi kadar güzel bir kız. Öpmek için dudakların kıvrandığı, değmek için tenlerin çarpıştığı, görmek için yollar aşılan ela mı ela boncuk mu boncuk bir kız. Bir kız tanıyorum, İstanbul kıskanmış da yokuşlanmış, İzmir'in gözü yaşlı, deniz ona kabarmış ve kuşlar ona uçuyor.Bir o böyle sevilir bir de anneler. Çünkü tanrıyı öldüreli çok olmuş..
-Rüzgarın değmeye utandığı yüzüne çarpan her avuç tanrıya açılsın, açılsın ki boşa çıksın aminleri.
Yağmurun ıslatmaya çekindiği gözlerinden akan her yaş için kazanları kaynasın.
Doğmamış çocuklarının vebali boynuna dolansın ki rahat etmesin yatağında geceleri.-
Biliyorum, kızarsın okusan, susarsın ama hayata yanarsın. Küfretmek gelir içinden içine atarsın, dayanırsın, dayanmışsın, dayanacaksın. Her şeye rağmen sevilen insanlara şaşarsın, ayıplarsın kendini, sorarsın ama cevapsız kalır soruların çoğu gibi bunlar da.. Çünkü biz tanrıyı öldüreli çok oldu.
Vanilyalı kahvenin kokusu seninle bütünleşti bugün. Yünden atkım bile kesmedi soğuğunu hayatın ya, eli sopalı kadın yapıp çıkaracak beni İzmir'in havaları, yaşamın avareliği, başıboşluğu, kendini bilmezliği... Biz bilelim kendimizi ve sen bil omzumdaki yerini.
Bir de seni ne çok sevdiğimi, arkadaşım...

her şey bâtıni! ve hüzün
        hüzün
en büyük muhalefettir şimdi

9 Ocak 2012 Pazartesi

Ocak Yandı, Sıradaki Şubat

  Gezdim tozdum döndüm durdum baktım kimse beni görmez olmuş ben kimseyi bilmez olmuşum... Dünya dönmüş, nergis solmuş, ki sabah kokusu burnuma dolmuştu.
   Masallar çocuklara, ağıtlar büyüklere yazılır. Bazıları hayatını hem dünyada hem metafizikte sürdürür. Çocukluğa doymak için sokaktaki portakal ağacını erişilmez tepelere kadar soyup, yeşilleyip; köseleşmiş dalların üstündeki turunculara bakıp iç geçirmek gerekir. Mahallenin çıkmaz sokaklarına taştan kaleler kurup şövalyeleşmek, toyluğun bulutları arasında top koşturmak, yaz gelmeden kumda yapılacakların provasını etmek..
   Çocuk, çocuk olmak için portakala doymalıdır derim ben. Hep bunu derim. Hiç durmadan bunu söylerim ki annem hep kırk kere söylersen gerçek olur der. Hep her şeyin en iyisini annem bilir zaten. portakalı bile en iyi o soyar ben hep elime yüzüme bulaştırıyorum suyu akıyor sarı sarı yapış yapış oluyor ağzımın kenarına parmağıma avcumun içine kadar akıyo yıkamam gerekiyo sonra ama genelde mahalledekiler çağırdığından suyla zaman kaybetmek istemiyorum hemen koşuyorum hem biz zaten çıkınca portakal ağacına tırmanıp yine yiyoruz sonra yine akıyo sarı sarı yapış yapış...
   Ah çocuğum senin masalını kim anlatsa? Ağıdını kim okusa kaşına gözüne kurban olduğum. Bir varmış bir yokmuş derken kim ah etti kim yoğ etti de varlığına hasret bıraktı bu tozuna taşına lanet olası yerde. Yaşına başına bakmadı kör olasıca, ateşlerde yanasıca, Allahından bulasıca. Ah çocuğum ağıdını kim yaksa develer cüceler ülkesinde. Kim söylese bezelyenin sırrını da kim sorsa kötü büyücünün hesabını.
   Sizin hiç babanız öldü mü?
   Benim bir kere öldü kör oldum.

   Benim bi kere öldü ama zaten babalar bi kere ölür. İki baba olsaydı iki kere ölebilirdi ama bitane olduğuna göre bi kere gidebilir. Zaten gidince dönenini görmedim ama annem hep der ki babalar ve anneler ölünce bulutların üstündeki gökkuşağı ülkesine gider aşağıda kalan çocuklarına bakıp gülümsermiş. Peki dedim anne dedim ya çocuklar babalarından önce gitmek isterse dedim tövbe tövbe ama babam zaten ölmüştü o yüzden bu mümkün değildi ama hala annemden önce gidebilirim bu sefer yarışı ben kazanabilirim. Altınları ve çiçekleri ve portakalları hiç bitmeyen ağaçları ben bulabilirim sonra hepsinden sepet sepet toplayıp anneme hediye edebilirim çünkü annem hediyeyi çok sever. Babam eskiden elleri çiçek dolu poşet dolu gelirdi işten o zaman annem çok gülümserdi. Güneşe benzerdi, nergise benzerdi. Artık hep ağlıyor.
   Anne seni seviyorum.
   Dünya döner nergis solar. Çocuk çocuk olmak için portakala doymalıdır derim ben.Hep bunu derim.

5 Ocak 2012 Perşembe

lafuguzaf

*
Boş kalmaya mahkum otobüs firmasının
Boş kalmaya mahkum arka koltuğuna
Daha uzun mastürbasyon yapabilmek için
Müdavim olmuş adamın
Fantezisinden ibarettir hayat.
*
Uzun iş seyahatlerine giden biricik kocanın ardından
Tatile gönderilen hizmetçi kadından sonra
Eve gelip giden bakkal çırağı yeniyetmenin
Kokoş bayanın yatağında bıraktığı
Beyaz yapışkan izlerdir hayat
  ve kokusu çıkmaz odadan oğlan çıkana kadar.

2 Ocak 2012 Pazartesi

Bahar-ı Boğaz

Çengelköy'deyim.
Tarihi Çınaraltı Aile Çay Bahçesi'nde, gözlerim Boğaz'dan geçen gemilerde, iri iri martılar suya dalıp çıkarken ve karşı kıyıda da hayat devam ederken çayımı içiyorum.İstanbul büyüleyici. İstanbul taşlardan, arnavut kaldırımlarından, Ermeni Kiliselerinden, sinagog ve camilerden, Galata'dan, Kadıköy'den, dünyaca insandan ve bi dolu kuştan daha büyük. İstanbul hayat. Bir yanında kuşlar güneye göçüyor, bir yanında sigara dumanı... Öte yanda gökdelenler yıldızlara gitmeye kararlı, beride güzel gözlü kızlar mendil satıyor. Hava soğuk, güneşli. Dün ıslanıyordum. Hayat güzel.

İstanbul büyür, gözlerini açtıkça..