30 Eylül 2012 Pazar

Kuşlar

Martılara taş atan çocukların
Ekmeği kandırması
Çok kuruş

Üç beş kuş oturmuş ötüşüyorlar. Oturmak yaraşmıyor uçuşuyorlar. Uçuşmak yetişmiyor öpüşüyorlar. Masal ya çekinmeden sevişiyorlar.
Bir de alaycı kuşlar var bu civarda. Cins. Canhıraş çığlıklarıyla utanmadan geceyi susturan, yorgan sıcağına pervane, niyetsiz duasız eser dururlar rüzgarla.
Kısmetsiziz, ya sabır rüyalarımız gebe. Hayal yorgun, döl yorgun, Sahra yorgun zaar güneşe vurgun. Kays yalnız aşka vurgun, mecnun külsüz, destursuz yıldızları sayar dilinde tavşan ezgisi. Kimi kuşlar sapkındır böyle doğuştan.

Değme dağa ip atlatır
Yüreğinin kokusu
Kır dizini
Yoksul alışır yalnızlığa

Taze çay kokusu burnuna dolsun. Çay şekersizse, yürek eskimişken aşktır. Açtım gözümü çiçeğinin sözüne. Bir yaprak düştü sen sandım. Yolumu kestin, önüme baktım, sesini duydum sen sandım. Özlemek çok kısa saydığında.

Kaldığından beri
Gemilere el sallamak
Anlamlı

Kabataştan kadıköye
Affet
Dilim sürçtü

Kuşlar diyordum kuşlar burda çok uçuşlu. Görmekle görmemek arasinda gelip gidiyor gözlerim. Mesela çiçek pasajında rakı içmek seninle ve adalara gitmek suyun üzerinden. Çınarlara yaraşır Çengelköyde simit yemek, saymak boğazdan geçen gemileri parmakla. Çınarlara diyorum başka bir şey demiyorum kaldığından beri. Çınarlara kuşlar konuyor ilgisiz, yağmurlu sesler çıkararak konuşuyorlar aralarında. Uzak diyorlar gönül yorgun, dil yorgun, el yorgun.

Yürek eskimişken aşktır, diyorlar.
Büyüt beni istanbul.


6 Eylül 2012 Perşembe

Vivian

Yorgunum Vivian ellerim soğuk
geçmişin hayratında
çanak çanak susuyorum
kafileler atlattım başımdan
ama
gülüşün yetti savurmaya çöllerimi
tane tane başlıyor mutsuzluk evlerde
ya
birdenbire koparttı bu fırtına beni

Taşra

Eritilmiş sözcüklerle akıtmak irini toplayıp
sokağın tüm perdesiz evlerinden

Taşradan koparılmış kurtlu bir elmadır
en iyisi terk edilmiş hediyelerin

Hangisini bozacağını şaşırınca kadran
kadının yüzündeki yaranın kabuğu kanar

Üstelemez savurgan duanın akıbeti
maneviyat türbenin sığınağında saklıyken

Uzunca bir kuş ötüşü kedi dili yalanlardan
ki kavrayıp saçından Karadeniz'i koklasan
aşılmaz dağ lalesinin boynu

Taşra sokağının kadını
ikiye örük saçındaki horoza uyan
sızlayan duanla

Afrik

Buzdan köle halkıyla kucaklaşmak
Yahut
Atlamak kraterin agzından küle
Sevmek bir avuç boşluk saydığında

Bile bile yanığım okyanus çukuruna
Yüzme bilmem oysa
Gözler önce batıyor

Tutsağım üfleyerek ağrının çirkef kuvvetine
Parlayan her ışığı güneş sanmasaydı ayaklarım
bu denli üşümezdi tropikal iklimlerde

Vadedilen kurşunu gönlüme sokuyorum

Yüksek dağ sırtlarından kopup gelen çığlık agızda
küfürler dolusu sırtlan gülüşü ki ne zaman uzatsam
ellerimi yukarıya
Avcumda toprak mendil
Sesimde meczup hayalbazın ıslığı
Yağmurdan kirpiklerle geri döndüm
  kurutulmuş sevda yetiştiricisinden

Toz değmeyen dinazorlar bile unutuyor
Ya da belki
Kimse sevmedi beni

Nana

Günaydın ay kızı gözlerim arıyordu
Qu'est-ce que vous voulez m' aimer
  si vous n'etes pas chez mon coeur
Çürük vişne tadı da mı var dudağında?
Je suis tombée amoureuse
Düşüp ölürüm seninle tanrının kucağında
Il ne m'ecoute plus
Sesini saydım uykularda
Quoi?
Sana
Moi?
Ay kızım

Ressam

Kemikleşmiş sancının yeri ayrıdır
Damlayan onca bulut arasında
Yandıkça yakan Hacıbekir tütünü
Harabemsin körpecik tutundum da taşına
Oturdum,
Seni yeni baştan çizdim

4 Eylül 2012 Salı

Uzak

Kavruldu gözlerim teninde

Aşkı anlatmaya bal sürme gecesi
Başı yüksek çınarların gölgesine sarınıp
Tatlı rüyalar
Kısmetse bu gece sana geleceğim

*Eşkıyamsın kaçır beni
Dudağımdan başla