17 Aralık 2023 Pazar

Sallandırdılar, sandalyeymiş,
olur dedim. 

Ballandırdılar, kahvaltıymış,
sever dedim. 

Yellendirdiler, mangalmış,
yanar dedim. 

Buncacık.

28 Ocak 2023 Cumartesi

Ne seni düşünmekten uyuyabiliyorum
Ne düşünmeden
Prenses olduğum başka bir evrende
Bezelye tanemsin. 

2 Kasım 2022 Çarşamba

Tekinsiz

Bir titan bir tanrıdan ateşi çaldığında 
insanlığa bahşettiği o ilk günahtı ya
kain ilan etseler ve yansam da
adını vermeyeceğim.
 
Koca bir yoksun.

1 Kasım 2022 Salı

Ôte-toi de mon soleil

Ben anlatmak istiyorum. Huzuru sözcüklerle aramak, olmadığı yerde çırpınmaktan çok daha kolay. Kendi sözcüklerimle... O da olur.

Tükenmeyecekmiş gibi akan bir öfke çeşmesinin başında kana kana su içmek gibi bu. Kanaya kanaya. Karnım şişti, ellerim buz gibi, her yanım ıslak, terim soğumamış ama susuzluğum geçti. Susmuşluğum dindi, susmuyorum. 

İlkten bir şaşkınlık vuruyor. Bu ayaklar beni buraya nasıl getirdi? Hangi yollardan geçtim, kaç kere düştüm, neden bu kan? Sonra hatırlıyorum, yollar uzak, yollar taş, toprak, yollarda solucanlar ve sümüklü böcekler. Dostlarım. 

Kaç kere yağmura yakalandım, içemedim. Kaç derede yüzdüm, kaç kere derim yüzüldü, kaç dirayet heykeli, hacimli direnç heybesi sırtımda, haset sol yanımda, dizginler elimden düştü.
Apaçık: Her şey aslında bir düşmüş. Düşsün. Düştün.

Parça pinçik sözcüklerim, görüyor musun ? İspatım sanadır. Darmadağın olmak asıl sözcüklerden kopmaktır. Bok çuvalı, martı kaşlı, mert değilsem dik durmadığındandır. İskeletsiz hayvanlardan bunca korkman da bundandır. Kendi yansımanı gördün onlarda hep. Dilinin kemiği olsa... Bense anca kendi boktan hayatıma dönerim, çeşm-i siyahım.

Bundan böyle masa da masaymış diyen beri gelsin. Yiğit onun adıdır. 
Ve ne var biliyor musun? Zeytinler de solar.

10 Eylül 2022 Cumartesi

Kıskançlık

Bekleme beni, git
Onunla kurduğun hayallerin tahlili benden gelmeyecek
Teşhis edemediğin sözcüklerle inşa ettiğin o gelecek benim değil 
Yolların uzamasından korkuyorsan da kaybolmayı yeğle uzaklığa
Sen bulmayı da bulunmayı da layıkıyla bilirsin, git. 

Kendini törpületme, 
Dizleri kanayarak öğreniyorsa da çocuk,
Beni bu yalnız ebeveynliğe hapsetme, git.
Senden öğreneceğim her şeyi heybene ekle
Başımı göğsüne nefessiz dayayışımı sıkıştır bir yerlere 
Varsın, bir tutam kalmış saçımdan örgü örgü özlem aksın.
Sorularımı, sorunlarımı, sorgularımı da al, ya da alma, bırak kalsın. 
Yük etme beni kendine, git. 

Havayı koklamaktan vazgeçmem, dert etme
Başımı her kaldırdığımda bir damla akacaksın 
Hayran bakışların yansıdığı aynalar sana ne çok yakışıyor
Ne çok yakışıyor sana gülmek, güldürmek, güldürülmek 
Mutluluğu bulduğun rakı masalarına git,
Ben üzgün şarkıları senin yerine de severim. 

Topak topak birikmiş kaygılarından arın,
lime lime çözünsün çocukluk yalnızlığın
Sen tanrıların ve tanrıçaların çocuklarını sev, 
Onların oğulları hayallerini süsleyen, 
ve yine onların dostlukları seni kendine söyleyen 
Beni kendime söyleten sen, kurban etmeden git. 

Sonu değil yolu kollayanın kaderidir, bilirim
Zaman lav akışında yaşanır, bekleyiş ömürce. 

5 Temmuz 2022 Salı

İki kasap

Bir masada iki kasap
duvardan bir gece
ikisi de ciğerini masada bırakmış
tahammülsüz tenler ayrı tabaklarda
cayır cayır sözcükler
diller kararmış.

Acısını yutunca pes eden bir boksör gibi
kanlı eldivenini yere çalar kasaplardan biri
kırık kanadı ve kanlı dişleriyle
unutmaya gider

Uykusunu kıskanır kasapların öteki 
allahsız kasabın ter hizasında
kollarını kavuşturup sırtüstü yatarken
Allah'a küser
-vebalı fare misali- 

Duvardan gece soğur, üşürler.
Duvardan geceye gün vurur, ışırlar.

Biri düş sofrasında 
öbürü yaş boğazında
yeni ilimler talim edip uyanmış olacaklar
-uzundur duvardan geceler-
lokman kesilip
derman olurlar.

Güneşten çekiç buzlara vurur
bir lokman kana kana serinler
eser, sarar, merhem olur 
yeni günler doğurur lokmanların diğeri,
ışıldar.

İçeride,
masa tarumardır, 
ve bir umut,
sevdaları hariç.

17 Mart 2022 Perşembe

gün doğmadan

Gün olur devran döner
çocuklar büyür, onlara ayakkabılar alınır
şehrin çarpık sokaklarında
az paraya su satarken suya bastıklarında
ayakları kuru kalır;
Ya da boyarken ayakkaplarını siyah boyayla
işten dönen abilerinin
ellerini soktuklarında dirseklerini buldukları
koca adamların koca ayakkaplarını…

Alem devreder kendini çok kere
tohum çatlar, filiz verir, yaprak açar
kökünü salar daha derine, gün be gün
toprağını eşeler, iner, iner, çiçeğe durur
güneşi emer, suyunu çeker,
beslenir, renk bulur
üretir, ürer, çok olur
belli olmaz.

Cihan soğur, ısınır, bir soğuyup bir ısınır
kar olur, buz olur, güz olur, yaz olur
saçlar uzar, kesilir, yağmur coşar, azalır
kaş çatılır, derdolur, dil çözülür, ses olur
söz dökülür sus olur, kalp büzülür yas olur
leb kıvrılır tebessüme, gün batar, ayaz vurur
son bulmaz.

Cihan yine ısınır
kuş da uçar, kuş da göçer
el denir alem olur, el alem can, can canan olur
Cancağzım,
zaman nasıl olsa dönüyor
zaman ne yapsak da, nasıl yapsak da dönüyor
tütün yanıyor
çayda çıra, tek şeker, hoş sohbet
güneş ne desek, gün neye baksak, kader neredeysek
göz ne görse, tene ne hacet
korku boş yere
ömür, geçiyor. 

Uzatalım yolları,
emek değere hapsolduysa da
vakti nakdî saysalar da
insan insana,
insan kendine, emeğine, gününe gündüzüne
ürettiğine ve üretebileceğine
av hayvanı gibi davransa da
unutmak kolay, unutulmak umursamaz olsa da
bu bataklığın dibini de bilsek
batacağımızı da
bunun bir de nilüferi bulunur.

Ama bil:
önce dostun eli tutulur
göz kaçıyorsa gözünden, 
dil varmıyorsa demeye
ve ak değilse alnımız, göğsümüz gerili, avcumuz açık
gül ise de solar, kurur, ölür, vurur
yiteriz. 

Tahribatı bu olsun gönlün, kurulur
gündür geçer, durulur
ve belki devran öyle bir döner ki
severiz.