13 Mayıs 2012 Pazar

İçimi Dökeyim

İçim burkuluyor. Felsefe yapma zamanım gelmiş. Bu blogu sevmiyorum. Kendime ait olmaktan çıkıyorum. Eskiden, kimse buranın izini bilmezken, özeldi ama yakınıyordum, tabela dikme zamanım gelse gayrı diyordum. Geldi zannettim, galiba gelmemiş. Üzülüyorum şimdi yalnız olamamaktan. Okuma bu yazıyı, okuyorsan bu cümlenin noktasıyla beraber sayfayı kapatmalısın.
Alçak. Göze zincir vurulmuyor ya. Keşke vurulsaydı.İçimin kargaşası dinerdi o zaman.İçime devirirdim gözlerimi, kendimi yazardım. Berna Durmaz gibi yazabilmeyi öğrenebilirsem, hala kapatmadığın bu blogtan değil elindeki temiz kokulu kitaptan kaldırmıyor olacaksın başını. Stresliyim, kızgınım, mağdurum. Yaz gelse de mutlu mesut şiirler yazsam. Deniz, kum, güneş... Bodrum kokusu çok şey unutturuyor. Rüzgar gibi geçti, diyeceğim senem, kağıt kalem geride kaldı diyeceğim, merhaba diyeceğim Gümüşlük'ün ıslak köpeklerine ve incikboncukçu kadınlarına. Şıpıdık terliklerimle geride kalanların üstesinden geleceğim. Çünkü söylemek yapmaktan kolay oldu hep.
Aa bunu edebi bir yazı mı sandın? Oysa yalnızca içimi dökmek amacım. Hayal kırıklığına uğramış olmalısın. Yaralarını sarmak için genç bir bay edinmelisin kendine.Bakteriyofaj enjektesiyle öldürülmüş Rickettsiaya dönebilirsin veyahut çukurlaşamamış türevini ikinci mertebeye çekebilirsin. Konveks olursa mutlu oluyor. Dene ve gör.
Bahçedeki ayrıkotlarını yolması için birini bulmalıyız.(Madem hala benimlesin artık bir ekibiz).Güneşin doğmasına 6buçuk saat kaldığına göre dünya dönüyor olmalı.( Tam tersini mi söylemeliydim yoksa? ) Gidip bir duble rakı koymanın tam zamanı.Şakacılığım üstümde olmalı, masaya vurulan kadehlerden haz etmediğimi bilirsin. Karanfili elden ele çoğaltmadıkça ha anason yetişirmiş Ege'de ha keten kenevir.

 Biz ki karanlığı ellerimizle yarattık.
 Dillenmemiş gözlerle çoğalttık
 İç çekişleri meze koyduk sofraya
 Ellerimizi dizdik önümüze
    - hayran olduğumuz-
Sızlanıp durduk saatin kadranına.
Zaman tanrı kandırmacası dedi
      aksakallının biri rüyamda
Her şiir bir ömürdür bilmez misin?

Uzar gider aklım bu ekranda, klavyede. Teknolojiye ayak uydurayım dedikçe kalbime bir deve oturuyor. Defterim de bitiyor üstelik ve artık 4 milimetre satır aralığı olan ince çizgili mavi defter bulmak samanlıktaki iğne parıltısını yakalamaktan daha zor. İyisi mi bir şimşek daha çaktırayım Zeus'uma ki gelip beni kurtarsın bu zarar ziyandan. Feri kaçmış kedi gözlerin çizgisini inceltmeli. Bir nebze olsun rahatlayayım diye şemsiyemi açıyorum. Sonuma kadar eşlik ettiğine göre, umutluyum, kendimden göç ettiğim kendime hoş geliyorsun.

Büyü

Teninin başağıdır gezindiğim rüyalarda
Gün görmemiş filizlerin mağrur sevdası bu

Konyasın
İvrizin kayalarından kabarttığım
Bizans arefesinde ezan sesi mağduru
Tarihimi gömdüm bucaksız mezarlara
Her gülüşünle yeniden öldüğümden.

Urfasın
Kutsal balıkların göğe yükseldiği
Peygamberlerin dilinde ismimiz
Çanak çömlek patlıyor adını andığımda
Özgürlüğümü elbet geç ediniyorum

Rizesin
Yağmurların ağır geliyor omzuma
Ayderin şifasıdır çürüyen
    ruhuma tütsülenmiş mahzunluğu gammazlayan
Bir kucak dolusu orman gülü topladım
Kışın sen olma dökülen suskunluğa

*Bakışını gözlerime serdiğinde
Ey çınar! tanrıya soruyorum
Kızının ellerine değdiğinde
Aklından bir an için geçer miyim?



7 Mayıs 2012 Pazartesi

Kavuşma

Kargaları seviyorsun, dümende durmayı değil.
Orman adamım.Kaç yaş atlattın başından? Kırk binle çarpılmış maşallah denilen ya toz konduramaz tanrı inancıma.Kollarını önüme kattım, git git bitmiyorsun. Yan sön dinmiyorsun. Çoğalttıkça çoğaltıyorsun, inkar yok belliyorum. Ezberim kuvvetsiz lakin arşınlıyorum. Kimsenin göremediği bir aşk bizimkisi ve en fazla ben seni seviyorum. Gıpta ediyorlar. Yüreciğime bunca seni nasıl koydum anlamıyorlar. Yüreciğim nasıl atıyor anlamıyorum, boşver diyorlar.

Uzaklara bakmayı seviyorsun, övünmeyi değil.
Bir evren dikmişler göğsüne, bir de taş bağlamışlar. İçinde bir dolu eriyik magma ve kıta çarpışmaları... Varoluşun sorgusuna işaretler ekliyorsun, (eski insan yazısını kavrayamayışımız) gelecekte dönecek mektupları bekliyorsun. Bunca zaman kapalı kapılarımın ardında gül bahçeleri yarattığın gibi. Beklerken topladığın değerli taşları önüne koyup tek tek saydığın gibi, zamanı saymak yerine. Beni bulunca başıma taç taktığın gibi, papatyadır en sevdiğim çiçek. Seviyor, sevmiyor.

Masumluğumu seviyorsun, kadınlığımı değil.
Müşkülpesent bir travma bizdeki. Yarısını kaybetmiş sulu elmalarız. Çekirdeğimizi taştan çıkarırız evelallah ama sesimizi duyurmaya korkarız. Ellerimi sardıkça bağlanıyorum. Rüyalarımın yurdunu değiştiriyorsun. Öğreniyor kirpiler bir can nasıl mutlu edilir. Bu yazı nasıl yazdırılır ve İzmir nasıl çizdirilir.

Güzel sesli saatlerin ve pembe çiçek buketlerinin hoşsohbetiyle adını anıyorum.

Bu gece
-Seni öptü diye-
Oturdum dudaklarımı öptüm

eylül 2012 Bir dumana 
intihar ediyor 
gece esintileri 
Ateşten buz parçaları 
alevden rüzgarlar 
közden el kaynaşmaları 
Birazdan kış 
birazdan kar 
birazdan kül yanlızlıklar

İlhan Ok

6 Mayıs 2012 Pazar

Azmakbaşı

Bazı nehirler vardır ki sormayın
tutuşmuş yağmurlardan yaralı
çekinik sözcüklere mıhlanan usturuplu bir kışı
ve saylanmaz boşlukları hatırlatan

Buzul tırpanıyla soyulduğunda
gecenin yardımına kim koşar?

Mülteci çınarların bekçiliğini yaptığı
kaskatı bir paranoyadır bu
yüksekten görülmeyen masiflik halidir

Sorulması güç nehirler tersine akar
Değmeyin gözlerime, yaşlanıyorum.

3 Mayıs 2012 Perşembe

Tabut


Yamanmış sözcüklerin harcına tutsaklık
Üstlenmeyin yangınların cefasını

Buyurgan masallar cahilin duası

Yoktur
Kopacak sır yatağını tutmaz
Divane mecnuna sürgün hasret denilen

Çöplük de derler varoluş sızısına sanki
tütmemiş tekne artığıdır acun
    eriyip de tükenmemiş mum halidir

Mertlik  bozuldu sone icat edileli

Şaşmaz akıl,
Faniliğin mahremiyeti terk olunur
Düşlere yaraşır intibahın böylesi
Bir sabah yeni doğmuş güneşe bakar gibi
Küçülüp gözbebeğiyle uzaklara
Ağrılı
Nefes almayı unutmak.




Leto

*
Yüksek menzilli aşkların basıncı ağırdır
yerçekimi tersine işlediğinden
boşa değil zıt kutbunun gözlerine düşürmesi

 *
Ninelerin huysuz maviselliğindedir
şişe dibi gözlüklerin buğusu üstelik
tarhananın kokusu adam eder evladı
             bir de virane terk edilişler

 *
Khat kahv'anesinde ellerinden vurgun adam
Uykusuz peçesinin çorabı kaçmış şehla
Afrika'dan Asya'ya saklambaç oynar çocuk
               bilmeden gözlerini yakacak kadının
               doğmayacak kardeşine gebe olduğunu.