30 Haziran 2012 Cumartesi

Hoşça...

Hiç öğrenemedim yıldızlara bakmayı

Bit pazarı
Aşkı yak kibrit mezarlığında
Adını koy
Öksüz sevdanın narin çığlığı bu
Ay hiç kin tutmuyor

Eline değemem
Harabe gecenin soysuz sarhoşluğu
Nur'a doğru
Mahremime yakın
Köksüzlüğe sebep

Kimbilir
Belki şiirsindir.

8 Haziran 2012 Cuma

Hanımanne

İsa, dedi, günebekanlar güneşe durmadı mı daha? Bu yaz oralara mı uzansak?

Hava sıcak. Uf hem de ne sıcak. Giydiğim giymediğim ne varsa üstüme yapışıyor. Sıcak sadece dışarıda olsa iyi. İçimde de güneş yığınları birikti, birikti. Dönence çölüne döndüm ama henüz Oğlak'a inemedim.

Sokağın eli sopalı hanımannesi. Hanımanne demeyeni sopalıyor da ondan eli sopalı. Büyük oğlu beyaz ticaretinden içeri düşeli beri böyle. Mübadele zamanı varını yoğunu satıp buraya, bizim mahalleye taşınmışlar kocasıyla ikisi. O zamanlar taze gelin, alımlı. Sıcak suyunu, yardımcılarını, elleriyle kazıp çapalayıp süslediği güzelim bahçesini bırakıp buralara gelince sessizleşmiş. Musa'yla Adem'in doğumundan sonra kendine gelir, konu komşuyla muhabbet eder olmuş ama işte... Huzuru kısa sürdü garibimin. Musa itinin kendini yaktığı yetmedi, anasını babasını da rezil etti bütün mahalleyle. Allah'tan İsa Bey Amca dediğim dedik bir adam buralarda tutunmasını, duyduğu lafları söyleyenine yedirmesini bildi. Artık pek bahsedilmiyor. Onlar kulak mesafesindeyken de kodes hapis tespih gibi laflar edilmiyor, saygıdan tabi.

Ben yazarım. Yazar mazar değilim ha yazıyorum manasında sadece. Annem az vurmadı zamanında kafama çalış elin ekmek tutsun yarın öbür gün karına nasıl bakacaksın diyerek ama napayım? İçimden gelmiyor. Avare avare geziniyorum sokakta, ona göre; insan görüp çiçek kokluyorum, bana göre. Bazı bazı da şehre iniyorum iş aramaya, anneme göre; helva yeyip limonata içiyorum, şahsi fikrim. Zamanım bol, havalar ısındı, kendimi dört duvara sıkıştırıp ne yapayım yani? Pastırma sıcakları geldi ya şu iki haftadır bu da fena. Her şeyin fazlası zarar işte. Karınca kararınca. Aza tamah etmeyen çoğu bulamazmış. Sakla samanı gelir zamanı. Bahtsız bedeviyi çölde...

Önceki gün ellerim ceplerimde kısa paçalı pantolonum ve mavi çizgili gömleğimle dolaşıyordum. İsa Bey Amcaların evin oraya kadar yürümüşüm. Bir de baktım hanımanne koşa koşa evden çıkıyor beni görünce pürtelaş yetiş  koş İsa'ya bir haller geldi kasıldı kaldı hareket edemiyor konuşamıyor napsak sizin taksiyi al da yetişelim hastaneye doktor bulalım aayy ayy bana da bir şeyler oluyyor deyip kollarıma yığılıverdi. E gidemedim tabi önce onu soktum içeri ikisini bırakıp evde koşturup babamın ayıptır söylemesi yeni aldığı gıcır arabayı kaptım. Döndüğümde komşu kadın yetişmiş bir İsa Bey Amcanın bir hanımannenin elini yüzünü kolonyalıyor. Açılmışmış İsa Bey Amca da garip hanımanneyi o hallerde görünce korkusundan bayılmış.
Dedik bu böyle olmaz Hoca Efendi'yi çağırmalı. Bir koşu ona da yetiştim. Eli öpülesi adamdır o.Bir dediğini iki etmeye, ardından laf söylemeye gelmez. Hemen görür, duyar. Üç harflilerle de teması var onun bütün herkes biliyor. Evvelsi sene cumayı kıldırırken evine hırsız girdi de akşamına don gömlek kahveye gelip ayyaş tayfadan genç bir çocuğun gözünün içine bakıp hasta etti onu. Günlerce ateşlerde yanmış çocuk ya sonrasında itiraf ettiydi eve girdiğini. Gömüsü var derler Hoca Efendi'nin bahçesinde ona dair ipucu ney aramış da bi şey bulamadan ortalığı dağıtıp çıkmış. Nası bildi ne bildi de gelip ne yapıp yataklara düşürdü garibi bilmeyiz. Neyse yani işte ben bir koşu gidip onu getirdim. Okudu üfledi yağ söyledi bal söyledi sonunda üç baş sarmısak eziği ve ıtır kaynatısıyla yapılan bi şeyler içmesini salık verdi. İçi şişmiş, canı düşmüş dediğine göre. Bir şeyler var o evde bir şeyler var deyip gezindi ortalarda birkaç gün. Ne olacak canım, o da! Adları çıktı dokuza inemedi sekize. Ne kadar saysak da Bey Amcayı oğlunun içine kaçan şeytanlardan o da sorumlu bir yerde. Ah bre Musa. 

Tabi belki böyle bir şey olmamıştır. Bunları ben ve kalemim uyduruyor olabiliriz. Zaten İsa Bey Amca öleli çok oldu. Hanımanne de delirdi o öldüğünde, yaz kış yola bakan camında oturup kimi görse İsa geldi diye seviniyor. Musa da kodese filan girmedi. Haftada iki gün karısıyla gelip yemeğini temizliğini yapıp bırakıyorlar. Hoca Efendi dediğim de aşağı mahalledeki ilkokulun öğretmenidir. Çiçek gibi kadındır, tazedir, körpedir, aklı başındadır, yetim büyümüştür ama kadirbilir, sevilir sayılır. Aynı zamanda benim yarimdir. Bu yaz evleniyoruz inşallah. 

Tabi belki de evlenmiyorumdur. Avareyim abdalım demedim mi ben? Alt tarafı yazıyorum bu Allah'ın sıcağında. Bir hanımanne biraz serinletiyor içimi. Kendisi karım olur. Bu yaz Trakya'ya uzanası varmış da aslında her şey ordan başladı.

3 Haziran 2012 Pazar

Çatışma

Zamanımız dar günlüklerde yaşamaya
Kuşlar da gelmeye başladı kuzey illerinden
Çıplak tenimde yorgunluk kuşatması
   ve içsel yağmurlar yanan göklerden

Dalgalara adanan uykusuz sorgudur
Bu sefer bu sıcak uzun sürecek

Makta

Direnişim hilalin sarkan dudağında ağlak bir şarkı
Kerpetenle söküldüm aşkımın karnından
Acım yok soysuzluğa kapıları açıyorum

Süryani kanından iç çekişlerim
Görmez misin
Karasal iklim yetiştiricisiyim 

Oduncuyum balta kesiği masalların sonunda
Elmanın kökenine inmek zor
Küstümotu kaynattım tuz diye basıyorum

Bildin mi seninle kaç ömür atlattım
Kaç yaş akıttım süreksiz nehirlerde
Mavnalara yüklendim edebi kaçışlarla
  yokluğuna gelinlik giydiremediğimden

Aklında buruk bir name ikimizden ve
ufalmış aşkların el çırpışları

El bilir alem bilir sevdiğim
ki
Sergüzeştim yaradılıştan ellerine





1 Haziran 2012 Cuma

Cherem

Kaç gün oldu dokunuşmayalı bilmem. Hafta mı yoksa? Saymayı da unutmuş olabilirim. Zaman dediğin ne azizim? Boşluğun hesabı mı yapılırmış? Yırtık dondan fırlar gibi çıkmalı şimdi kelimeler. Kaç kere düşündüm ki zaten yazarken? Benimki de laf. Bugün kelimelere ahbap düşünceler de sızlanıyor. Yeter bre akordeon, Balkanlardan soğudum, coğrafyayı unutturacaksın bana. Unutturur musun be sahiden?  Bi dondurmaya kanar mısın? Yohh yooh. Ben de o göz yooh.

Odamdayım. Odamdayım tabi nerede olacağım? Mesela Azor'da esmerce bi yunusun sırtına tutunmuş o dalga senin bu dalga benim yüzüyorum. Güneş batı yolculuğunda, Kopernik öncesine dayanıyorum. Atlantisten geriye kala kala Ariel'in kızıl saçları ve mitolojik hikayeler kalmış. Belki Amsterdamdayım amma Spinoza hala alışveriş yapabiliyor. Nedensel ağın tozunu almayı düşünüyorum. Sormayayım, ne ala. Ya da Sarıırmak'ta yıkanıyorum. Bir kolum Bohai denizi, parmaklarımı şıklatınca balıklar koşturuyor- Sait Faik'in dülgerinden farklılar- ; bir kolum Anadolu'nun küçüğü, gel desem gelmez sus desem tenör yok desem keşke.

Sonra o gider sesini yıkardı
Telefonda saatlerce seviştiğinden

Neyse ki odamdayım. Yorulmaya ne hacet? Boynumun çukurunda kaz tüyü, bir yanım canımda bir yanım laf arasında uzak ülkelere gidip geliyor. Kuzey- Güney savaşı gazisiyim. Beyaz dişli beyaz kurtları, balığını balıklara yediren yaşlı balıkçıları anıyorum.İçimden içimden bir sıcaklık yükseliyor hatırıma geldikçe. Büyümesem diyorum. Büyümek istemiyorum. Sırtıma eklenen yükleri istemiyorum. Gözlerimden kaçan hayalleri istemiyorum. Maddeciliği hiç istemiyorum. Bir bulut alıp omuzlarıma satır aralarında konaklıyorum.

Zaten insan odasında oldu mu yapamayacağı şey yoktur, söylüyorum. Lambanın cini gibi bir şey bu  veya uçan halı. Batılıysanız süpürge de diyebilirsiniz ama o zaman hayatınız tehlikeye girebilir, avcılar boy gösterip bıyık burabilir. Efsuncu kadını yaşatmayacaksın. Bazen camdan atlıyorum değişiklik diye, inanın aşağıda dayanamıyorum, içim sıkılıyor, kulaklarım ısınıyor, ayaklarım uzuyor böyle çarpık çurpuk yaratığın biri oluyorum. Atlayıp sarmaşığıma gerisin geri yukarı dönüyorum. Tıpış tıpış. Çirkinliğimden biraz olsun kurtulayım diye parasız yatılı çocuklarını düşünüyorum.

Barış'ı düşünüyorum en son ellerim terli. Gürcistan'da yağmur yağıyor. Hovarda bir yaprak bileğime dolanmis. Kısası hergün
hepimiz
odamda
aileden öte
yaşayıp gidiyoruz.



İlmihal

Vurdumduymaz kalbin ihtilal kurbanıyım
Serzenişim panteist tanrılaradır
Sığ sulara gömdüğüm tarihsel burukluğu
Korkarım
Gelgitsiz çıkaramayacağım

 Okyanusları vurun bana