11 Aralık 2016 Pazar

Buralarda yazmak eylemine pek deger veriliyor ama ne yazdigin hakkinda konusmani istemiyorlar. Ben de onlara anlatmiyorum zaten. Kimse dilimi bilmiyor. Siz sevgili cekirdek citleyicileri, siz biliyorsunuz. Biliyor musunuz? Tanimadigim bir kafenin tanimadigim duvarlari arasinda, tanimadigim sandalyede cok tanidik kicimla oturuyorum. Politik muhabbetlerden hoslanmayan insanevlatlarinin kulak zarlarina suikast girisiminde bulunuyorum. Ne yazik sesleri kelimeye dokememek. Ya da duygulari. Kendi hislerini dinleyebilmeyi kitaplardan ogrenebilir insan. Evet.

Su anda bilincakisi yapmaya ihtiyacim var sanirim. Hem Turkce yazmayi ozledigim icin hem de daha once de basvurdugum bir stratejiyi yenilemek icin. Tek sorunum kendi dilimi o kadar da kolay kullanamiyor oldugumu gorup uzuluyor olma halimin farkinda olmam. Sadece uzuntu icinde kalabilseydim stimule edici olabilirdi ama bilinclilik hali akiskanliga ket vuruyor. Sanirim her strateji kullanicisinin tam kontrolunde kalmiyor. Cabama saygi duyulabilir yine de. Ben duyuyorum, simdilik. 

Muzigin gucunun kafe sahibinde olması cok aci. Su an sadece kulak zarima degil muzik hafizamin ve hucre titresimlerimin tamamina bombali saldiri duzenliyor. Yaratici olsaydi yenilik arzuma kalaylayip kabul edilebilir bir sekle sokabilirdim ama tatsizca tekrar yuklu ve beyin eritici. Kulaklarimdan akan yapiskan rasyonelligi sezebiliyorum, sin-si-ce-i-ler-li-yor. 

Koprucuk kemigi neredeydi hatirlamiyorum. Bu hafiza kaybinin nedeni bilimsel koksuzlugum mu yoksa islemeyen demir pas tutar hesabinda kendini temizleyen kelime dagarcigim mi emin degilim. Tatli bir yani da yok degil bu hissiyatin, itiraf etmeliyim. Bilmiyorum kac gun oldu, cekic, ors ve uzengi dedim kendi kendime, durup dururken, agzimdan cikan baglantisiz sozcukler, kendi anlamsal iliski aglarindan tamamen bagimsiz olarak dilime, ordan da dunyanin ses haznesine dokulduler. Kendi kendime durumumla alakasiz kelimeler fisildadigimi anladigim saskinlik durumundan kurtuldugumda, yarisi isci teri yarisi toprak kokan bu basit kelimelerin aslinda birer (ve bir) anlamlarinin oldugunu, bu yetmezmis gibi bir de benim bu anlamlari bildigimi fark ettim. Aydinlanma aninin tadi bir baska ama trajik etkiler baskin gelebiliyor. Yabanci dil ogrenirken mesela, bir kelimeyi biraz icgudusel olarak cumle icinde kullandigin zaman onu ogrenmis oldugunu fark edip gulumsuyorsun (insanlar da genel olarak mutlu biri oldugunu dusunuyorlar - bunu konusma eyleminin istes kokune dayandiriyorum-). Ama zaten icinde buyudugun ve ugruna bebekligini heba ettigin bir dile ait kelimeleri bildigini fark etmek asalakliktan baska bir seyin gostergesi olmasa gerek. Ya da sadece fazla uzaklarda yasamanin etkisidir. 

Kendimi bildim bileli demeyi oyle ozledim ki, bu kelime toplulugunun aslinda ici bos bir kutuk kadar bile ses cikaramayacagi bilgisini umursamiyorum( bkz. kutuk orneginin tutarli olmadigini umursamayisim). Sanki kendini bilmeme anindan bilme durumuna gecis lokalize edilebilirmis gibi. Turkcemizi yabanci dil etkilerinden kurtarmamiz gerektigini ilk okuldan beri suratimiza carpiyor oysa agzi kurt tutunu kokan edebiyat ogretmenlerimiz. 1071 Malazgirt zaferinden beri neler gordu gecirdi bu topraklar, kac azinligi gozunden sevdiler, bilmeseniz -de olur - diyemedikleri icin... neyse, beceremeyecegim. Fazla "zorunluluk duygusuyla" yukleniyorum boyle konularda. Evet. 

Kendi kendine konusmanin bir sikinti teskil etmedigi, ustelik kimsenin seni garip insan olarak yaftalamadigi (oyle degil mi?) tek alanim olan bu elektronik yazi tahtasinda ellerim tuslar uzerinde boylesine akici ve hizli dolasirken beynimin aktardigi kelimelerin art arda diziliminin bi anlam boslugu, duzensizligi, karmasasi ya da basitce boktanligi yaratip yaratmadigini umursamadan, cumle dusukluklerimi kaale almadan, kaal sozcugunun  var olup olmadigini varsa boyle mi yazildigini sorgulamadan, parmaklarimin hareketlerine neredeyse izleyerek tanik olmak, onlar kipirdanirken nefes alip verdigimin farkinda olmak, sigarayi birakmaya calismak -aktarimda kopukluk veya nikotin parazitligi- saniyelerdir durmadan ses cikariyor olmam ve aslinda bu yazdiklarimin bir anlamlarinin olup olmadigini -eminim- surekli sorgulayan arkamdaki koltuklarda oturan insanevlatlarinin varliklarindan biraz hosnut ve biraz rahatsiz bir sekilde yazmaya devam ediyorum ve TANRIM BU NE KADAR DA RAHATLATICI!

Tanri varsa, yani doga
her akilda yeniden doga doga
bir gun elbet olecektir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder