10 Nisan 2013 Çarşamba

Düşdüşünce/ Plath4

Hayır neden?
Bruce neden beni bırakıp gitmiyorsun? Gelmek fiiliyle de soru cümleleri kurabiliyorum ama fırsat vermiyorsun.  Sönmeyen sigaralarımın kendi kendini bitirişi gözlerimi kamaştırıyor. Kararlılar. Soygaz özelliği taşıyorlar haberleri yok. Külün ateşle uyumu, aşk.
Dün, çok iyiydim. Sessizliğime çekilip ne düşündüm biliyor musun Bruce? Alice'i. Küt, kısa ve sarı saçlarıyla bir ayağını öne atıp hayali atında koşturmasını düşündüm. Küçücük elleriyle gelip boynuma sarılmasını, yeşil gözleriyle gözlerime bakıp tanrıya ulaşmışlığım arasında anlayamadığım bi dilde benimle konuşmasını ve komikleşen aksanıyla adımı söylemesini düşündüm. İsimler kendi dillerinde kulağa komik gelmeden söylenebiliyor ama ben seninkini her dile tercüme edebiliyorum. (Şu an yazmasam daha iyi Bruce seni afişe etmek istemem)
Sonra yolları düşündüm. Hiç durmadan koştuğum geniş yolları. Kendini uzatan bahar ağaçları ve taraçalı evler arasına kendini sermiş, beni tanımadığım birinin tanımadığım kulübesine götüren asfaltı... Çatlamış su deposunun kenarındaki odunlukta dinlendim, akmayan çayın üzerinden geçen ince korkuluklu köprüyü geçtim. Sonra geri döndüm. Halloween hazırlıkları yapılıyordu evlerde, bahçelerde balkabakları ve hayalet kostümü giymiş direkler vardı. Yanlarından geçtim. Onlar yanımdan geçemediler. B&N'a gittim sonra. Dracula okuyormuşum tekli yeşil koltukta, kendimi gördüm. Üzerimde ne olduğunu hatırlamıyorum Bruce, zorlanıyorum ama az sonra yanıma M geldi. O sıralar aklımda yokmuşsun Bruce hayat gerçekten çok anlamsızmış.
A'nın arabasına bindiğim geceyi de düşündüm tabi, atlar mıyım? Fireflies çalıyordu. Ezbere söylüyordum ve A aksanımla çok eğleniyordu. Düşünüyorum da sana hiç mi hiç benzemiyormuş. Neden bindim ki onun arabasına Bruce? Fireflies söylemek için olsa gerek. Ben de öyle düşünmüştüm.
Dans gösterilerimizi düşündüm sonra. Ponpon kızlığı sevmiyordum ama aynı amaca hizmeten farklı bir şey yapmayı seviyordum. E'nin gelmediği günü düşündüm. Ne çok üzülmüştüm. Baykuşlu filmi, şöminenin başında izlediğim belgeselleri, bağdaş kurup okuduğum kitapları, odamdan çok vakit geçirdiğim küçük-salon'u düşündüm. Ellerim terledi, gözlerim dolmak istedi ama kapalıydılar. Gözlerimizi kapattığımız ne çok şey varmış meğerse. Aydınlanmak istemedim çünkü senin aydınlığından farklı olacaktı göreceğim ışık. Neyse kapalı kalsın.
Başka ne düşündüm biliyor musun Bruce? Saklambaç oynadığım günleri. Bu sefer tanıdık topraklardaydım. Sitenin yokuşundan başladım gitmeye ve hatıraların gölgesini süpürürerek ilerledim havuz başına doğru. Tabi geceydi. Palmiye ağaçları bodurdu. Çalıların arasında gezinen karıncalarla eğleniyorduk o zaman. Çardağın altındaki buzdolabının içine giremeyecek kadar da büyümüştük, S kullanıyordu orayı daha çok. Biz depoyu, merdivenleri ve barın içini kullanıyorduk. Havuz suyu çok klorluydu ve girmesek de gözlerimiz yanıyordu. Sen Bruce, o zamanlar kim bilir kimin için şiirler yazıyordun.
Sonra Bruce, aklıma düştün. Aklımdan çıktın ya da aklımı çıkardın bilmiyorum. Telafuzu zor duygular boy gösterdi göz kapaklarımın ardında. Dokundun. Kızardım. En masum yerlerime değiyordu bakışların. Gece maviye döndü ve ben susmak zorunda kaldım. Zaten hiç konuşmazdım ama Bruce elime telefonumu alıp adını yazdığımda beni durduran şeyin tanımını yapmak öyle zor ki.. Tekrar ve tekrar. Böyle zamanlarda Bruce, kendime itiraf edemediğim şeyler ortaya çıktığında yani, elim kaleme gidiyor hemen ve küçük siyah defterimi özneliğinle dolduruyorum.
Bugün, Bruce, şarkı bittiğinde, virgülleri sıralamak söyleyeceğimi kolaylamaya hizmet ediyorken, uçtuğumu anlatacağım sırada, dünkü düşümün etkisinde kalmış olmalıyım, adınla seslendim başka bi adama. Neyse ki yağmur yağıyordu ve ben, evden şemsiyemi almadan çıkmış olmalıyım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder