4 Eylül 2011 Pazar

Canım Gülten Yenge

   T'nin yolları uzundur. Sarılarını küskün soldurmuştur ayçiçekleri. Hep bi boy, boynu bükük yetim çocuklar gibi suya hasret, güneşe dönemeden yol kenarlarında bekleşirler. Sonra kavunlar, karpuzlar sırayladır. Yaz dedin mi başını çıkarıp yaprağından, taze genç kız memesi gibi kabarmaya başlarlar. Hantaldır, dik duramaz filan ama baba evi bahçesinde asmanın altında önümde yarılanmış rakıyla otururken ağaçta yetişmediğine şükrederim. Ya düşüp kırılsa canım Kırkağaç! İçim yanar, bardaktaki rakı acır.
   Sonra, sıra ağustosa gelince buğdaylar titreşmeye başlar. Göğe uzattıkları başaklar ninelerin un kurabiyeleri olmak üzere toplaşır, fabrikalara taşınır. Biçer-döverlerin kel kalmış sert su sazları gibi bıraktığı rengi atmış tarlalar, gelen gideni gözler durur akşama kadar. Hava kararıp komşu evlerin ışıkları yanmaya başladı mı anlarım ki toprak da, güneşin sıcağıyla kendini derinlere gömmüş suyu emmeye, yavrularının köklerine çekmeye başlar.
    İşte tam bu sıralarda Gülten Yengenin dolgun kalçalarıyla iri memeleri gelip aklıma yerleşir, içim cız edip ellerim titreşir, ben de yallah bismillah çatı katının küçük karanlık penceresine koşarım. Kocası olucak deyyusun eve gelişi yaklaştığından tüm gün içinde yemek temizlik terlediği, bahçenin toprağına bulanmış eteğini bluzunu atıp memelerini daha da iri gösteren  işlemeli sutyenini ve temiz akşamlıklarını giydiği vakittir bu. Penceresinin kalın perdesini çekmez. Duvara dönüp soyunmaz. Benim her gece içim geçe geçe orda dinelip onu izlediğimi bilip bundan zevk alırmışçasına göstere göstere yapar bu töreni. Ya Rabbi Şükür!
    Yenge dediysem de öyle yaşlı maşlı değildir yani. Abimin Çomaklı'dan kaçırıp getirdiği 22sinde taze gelin. Siyah gür saçının perçemi ardından aheste bakan siyaha kaçkın iri gözleri, her daim pudralı gibi pembecik yanakları, uzun ince parmaklarıyla bizim kösenin yanında iğretinin de iğretisi kalır ya gönül bu...
     Köse Ferit derler bizim burda abime. Ne sakal ne bıyık. Tertemiz. Yeni doğmuş oğlan poposu gibidir yüzü. Kafasında da en son üç tel hatırlıyorum ya, çok taramaktan onları da döktü. Hayvan herif. Kendi yer, içer ben de babayı alırım. Zaten hakkım olan evi de üstüne aldı, önce okulu bitireymişim. Benim yatmam gereken odada her Allahın gecesi inletiyor Gülten'imi. Sanki duymuyorum, şuncacık ara. Neyse ki onun da perdelerle arası iyi değil. Herkes uyuduktan sonra kurtlardan incecik kalmış sokak lambasının ışığının yettiği kadar büyür gölgeleri boş duvarda. Ah Gülten Yengem kimden öğrendin onları öyle? Gören de Laleli'den çıktın sanacak!

    Aha Ahmet Abi ışıkları yakmaya başladı. Toprak da kendi işini görmeye başladı demektir. Hadi bana müsaade, çatıyı kargalar pislemiştir yine, temizlemek lazım gelir.  Hem fazla ayakaltında olmaya gelmez, neme lazım başıma bir Kırkağaç düşüverir tepelerden.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder