16 Temmuz 2013 Salı

Üstmetinlerden altmetinlere akan karşı konulamaz bir duygu seli tuttu kendini parmaklarıma zincirledi. Aitlikle hükmetmek ne kadar yakın düşüncelerse de,ben çoğu zaman ayırt edemiyorum. Örnek vermek gerekirse sulayıp kurumuş yapraklarını temizlediğim ve yatmadan önce az sonra görmek istediğim rüyaları betimlediğim sinek kovucu güzel kokucu fesleğenim bana mı Ahmet Abinin şiirlerine mi ait? Belki kendi içinde başkaldırıyodur ikimize de. Ne bilcen? Bi nevi mutualizmdir belki bizdeki. Belki bütün ilişkiler öyledir aslında. Ben yaşaması için gereken ortamı sağlarım o da eleştirmeden beni dinler bi de böyle elimi sürtünce güzel kokuyor.
Özeleştiri dediğimiz şeyi normalleştirmeye çalışsak da çarpıcılığı can yakabiliyor.
Gerçekten çok sıkıcı şu an hayat. Daha doğrusu bi kaç hayatın birleşiminden (belki de yan yana gidişinden) oluşan zaman parçacıkları çok sıkıcı. Sonra onların içinde kendimi bi yerlere koymaya çalışmak var bi de beni aşkın bi şeyler var kendi bilinci dışında gelişen ve az olarak da içselliğiyle yaşayan. İşte o içkin şeylerle karşılaşana kadar bu kadar da sıkıcı değildi aslında çünkü insan yalnız hissettiğinde özelleştiriyor da kendini. Akıl almaz boşluklar oluyor ve onları kendinle doldurmak çok kolay. Nasılsa bu dünya bana küçüktü ve kimse anlamıyordu ve çok farklı düşüncelerim vardı nefes almaya ve insan olmaya dair. Türlü türlü düşünen bir sürü insan vardı ama egonun duvarı da ordaydı ve o türlü türlü düşünen insanların her biri aslında benden daha dar alanlarda çeşitlendirmişti düşüncelerini ve ben de farkındaydım onların akıllarındakilerin ama seçimlerim onlarınkilerden farklıydı ve beni anlamıyorlardı. Dolayısıyla yalnızdım. Yalnızken de mutluydum.
Dünya büyümeye başladığında kendimi sığdıramadığım yerler boğum boğum uzaklaşmaya başladılar. Dokunamadıkça sinirlendim, erişemedikçe kafa tuttum, agresifleştim bile, vallahi yalan söylemiyorum. Hoşgörü kendini üstün görmenin ürünü bi yandan, onu kaybediyorum. Bütün o mütevazi tavırların altında yatan narsistliğimi keşfediyorum. Kendini kabullenmek nerde başlıyor ve ne kadar olmak istediğimiz insana ulaşmak için çabalıyoruz 'süreç'te? Egolarımı kabullenmek istemiyorum. İşin kötüsü benden bağımsız hareket ediyor gibiler, çatışma içindeyim sürekli. Hangimiz asker hangimiz gerilla ayırt edemiyorum. Onları istemeyişime doğaları gereği direniyorlar ve hoşnutluk yaratıyorlar varlıklarından. Kendini sevmek kolay. Bilmem iki yıl oldu mu bi arkadaşım vardı ( artık görüşmüyoruz çünkü bana aşık olduğunu düşünmüştüm ve uzaklaşmıştım ondan kadın ve erkeğin yalnızca arkadaş da olabileceği o dünyaya duyduğum saygıdan) yalnızlığı sevmemin özgüvenden değil de başkalarıylayken taktığım maskelerden kurtulmanın rahatlığından iyi hissettirdiğini söylemişti. O gitti ama söylediklerini daha iyi anlıyorum şimdi. Anıların birbiri üstüne eklemlenmediğini dahası 'yeni'lerle 'eski'lerin aslında yan yana ilerlediğini de...
Kendini tanımlayan sözcükler gelip yerleşiyor beynime. Edebiyatımı kaybettim belki ama tinimi arıyorum bi yerlerde.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder