29 Eylül 2013 Pazar

İris

İhtimalleri bıçak yığınının ortasına bıraktım ve sonrasına şans diyeceğim. Göze almak, gözünden sakınmak, göz çıkarmak.. Pek kardeşçe babil'in bahçesinde oynaşan fevri sarmalanmalara atıfta bulunuyorum. İç içe geçmeyi kolay mı sandın?

İçten dışa akan bi zaman diliminde dışımı içimle beşik kertmesi ayarttım kundaktayken daha. Kirvem uzun boyunlu bir zürafadır ki kendisi savanlardan gelmek için ne zorluklar atlatmıştır.. Yılgınlık ve çölleşme tehlikesiyle en sevdiğim zeytinliğimi ona sunuyorum. Boğa yılanı çıkartması ve sansür devrimiyle kalbimi ağzıma kapatıyorum. Hangi devirde yaşıyoruz!

Maymundan evrildiğine karşı çıkan yakın dostum kendini üstün insan ilan etti ve aşık soykırımını meşrulaştırıyor. Göz bağını gevşettiğimde ne kadar direnebileceği, kutsal kitap sınavının en mübeccel yanıtıdır. Göz perdesinin masrafından kurtulmak için karanlık dikiyorum dünyaya zira geçmişi sorgulamanın bahissel olumsuzluğunda karadelik kompleksi edinmek işten bile değil.. Üç beş gün dolanıp ayın etrafında, başımı pencereden uzatıyorum. Tanımadığım insanların yüzüme tükürmesini yağmurdan saymalı mıyım? Berekettir, dilekolay, manevi dünyanın miras yediliği geleceğimi paramparça ediyor. Tutsaklık yalnızca Arifler ve zindanlardan mı ibaret? Hiç sanmıyorum.

Sevda kalpazanlığına soyunanları darağacına göndermek mefhum bir inancın faili meçhullüğüne katkıda bulunmaktır. Sormaya başladığım anda toprağa yaklaşıyorum ve alnımı dayadığım secdenin fütursuzca geri çarpan savunmasına muhtelif baş kaldırışlarda bulunuyorum.

Merhum sevdaları aminlemek kaç yüzyıl saydırır şiirin cebrinde ve toplamımdan kaç kişi eksilirim vaz geçişlerimi çıkarırsam sahih birikintilerimden? Yamalı kalbe yenisini dikmek ve parçalamak oluşturmak için yenisini, zor; zira üst üste biniyor ve genişliyor kalbin açısı her seferinde. Yıkık dökük bir şarkıdır sana adadığım. Affeyle.

Ustan kopan kıtalardır bütüne varmaya çalışan ya, kaybetme korkusuyla tamamlanamayan bir bulmaca bu aslında. Ortaya konursa şayet ve anlamını bulursa ve kelimelerce işgale uğrarsa kendini fütursuzca başka yaşamlara itelemesinden korkuyorum.

Nehirim, doğup geldiğim yerin anlamı yüksek bende ama düzleyip yerleştirdiğim çöküntünün pişmanlığını taşıyorum denize doğru. Çalkalanmak ve ona karışmak bir başka dünya yaratmaksa da imgelerin esrikliği suyumu yerden kesiyor ve bölünüyorum. Çakıllarım eprimiş, balıklarım semiz ve ülküm ulaşmaktır gergef maviliğin derinliğine ya, okyanusun manevrası zor dalgaları canımı yakıyor. Kayıp korsanların yitik haritalarında işaretli bir hazinenin lanetini yüklenip aşınıyorum yardan toza.

Ey kendini bilmez ecdadın yokluk görmemiş soyu! Kim kaldı tevekkülü fethedip kendini korlara saplayan. Amentü, varlığın maneviyatı dehlizlerden çıkıp kendini buluşturacak bir gün aşkın pervasız uçarılığıyla ama gömülmesin netameli fahişliğin iktidarına. Fersah fersah yolunu sapla uçurumuma ki düştüğümde adını anmak nefesini çalmak olmasın. Pişmanım, mahzenlerde yıllanmış şarapları paylaşamamaktan ve üfürememekten küf kokulu cümlelerimi dudağına. Sarhoşum, körpeyim, acınası acunun ayak izi görmemiş yollarının bakirliğine talibim ve paslanmış dilimden çıkan en uzun sözcüğe şir koşuyorum ismini. Uslanmaz şevkin aynasından ulaşmak yordamına, kabulümdür. Var ki vuku bulsun sözlerin dimağımın çarmıhında.

Zamanın korunu bıçaklayan bir kırbaç gibi fethediyor hayat bizi. Şerrimi masum hatırla.

Av mevsimi küfesinde birikmiş cesetlerden semirmiş terhisini beklemekte ve temennisi yayılmanın vicdanına kefil. Namütenahi ayrımların sefilliğinde yokluğumun tesir ettiği tahammül sınırını betimliyorum. Oluşumun terkisine eklediğim kasrı müdafaa zeminine yerleştirdiğim sığımsız koşullanmanın çatışmasını hangi sefalet lütfedebilir? Korunmasız tercihlerin amacına ulaşması için kaç asır kendini tüketmeli ve and içmeli emsalsiz sevgiyi kollayacağına? Dil yorulduysa betik savunmasızdır. Üstümü örtüyorum.

Baykuş uykusunun loş zindanında parmaklıklara tutunarak hilale erişmeye çabalasam da inancın yoğun tortusunu ayrımsamak dişlerimi kamaştırıyor. Hangi cumanın hayrını üstlenip koşsam yoksunluğa, sevda köprüsünün korkuluğunda duraksayıp uzun uzun nehirliğimi seyrediyorum. Kendinden çıkmak basit değilse de kendini görmek soluk terk ettiriyor. Örtünüyorum nundan ziyade terfi görmemiş acısıyla varlığın. Fahri çırpınışın dimdik gözyaşıyla bir olup mertebe savaşına katılıyorum aşkta. Kurtuluşumu gözden çıkararak yaklaşıp çakal oyunlarına tabi oluyorum. Sevda benden gayrı fora.

Her adımımda çıtırdayıp iç bırakan kırılgan ölü dalların humuslanmaya yüz tutmuş yolunda ilerliyorum. Baltalanmamış ağaç bulmak ve etçil bitkilerle dost olmak şart zira terk edilmiş gölgelerin yalnızlığına koşullandım. Boyumdan büyük otları keşfe zorlandım ve nemin her hücreyi yediği güneşsiz patikaların yolcusu sıfatını edinmeye hevesli görünüyorum. Savanlardan başlayıp tropikal iklimlerde kavramsallaşan duyguların coğrafya kurbanı tehditkarlığında safir saflığında heykelleşiyorum. Etim yamyamlara renksizliği öğretirken yeşile münhasır susuzluğum kendini kurutmakta. Kaybolan zevkleri toprak altı ediyorum ve bukalemun mafyasının münferit seyrine olumlanıyorum. Tümceler kayıp, tüneller yetmez arşa ulaşmaya ve battıkça nefesleniyorum uzaklaşıp aşkın şuh kırılganlığından. Mesafe uzak. Gün saymak güç ister lakin yaraşır kusursuzluğa. Üstümü yeniden örtüyorum.

Tahribatıma kendini ekle. Şerefine içiyorum.






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder